Lise son sınıftayken okulun tiyatro grubunun sahneye koyduğu oyunun ne adı aklımda ne yazarı oyuncular bile hayal meyal, sadece bir oyuncu kalmıştı aklımda. Onu hatırlıyorum sadece. Seneler sonra lise buluşmasında ona o oyunda ne kadar başarılı olduğunu ve aklımda sedece onun kaldığını söyleme fırsatı bulabildim, çok mütevazı bir şekilde "yok canım değildim" dedi ama benim aklımdaki yeri değişmedi. Avukat olmuştu, güleryüzlü, kibar bir adam vardı artık karşımda.
2007 yılı bir sürü insanı aldı götürdü. Kasım ayı Bülent'i seçti. 5 Kasım sabahı bir kazayı bahane etti aldı götürdü onu. Ben Bülent'e iyi ki söyledim ne kadar başarılı bir oyuncu olarak aklımda kaldığını... Yıllar sonra görüştük de o gülen yüzüyle kaldı aklımda.
Thursday, November 8, 2007
Tuesday, September 25, 2007
Eylül
Ağustos'u atlamışım. Olan biten fazla bi şey yoktu heralde, bir haftalık tatil dışında. Eylül'ü de kaçırıyomuşum nerdeyse. Facebookla tanıştım bu aralar, komik bi şey duyan gelmiş gibi :)
Pazartesi günü doktora gideicem tekrar bakalim, yaklaşıyorum sonuca, umarım sonuç çok uzamaz :)))
Pazartesi günü doktora gideicem tekrar bakalim, yaklaşıyorum sonuca, umarım sonuç çok uzamaz :)))
Monday, July 30, 2007
ölen balıkçı
ver son nefesini denizde
oltanın ucundaki balık gibi
sallana sallana
göz ucuyla son bir kez bak,
kıyıdakilere el salla
"hadi eyvallah",
son bir "rastgele"yi de esirgeme.
aldandın oltanın ucundaki yeme, aldanmayıp ne yapacaksın?
balıkçıydın balık oldun.
gülnar
31.07.2007
Ankara 09:10
oltanın ucundaki balık gibi
sallana sallana
göz ucuyla son bir kez bak,
kıyıdakilere el salla
"hadi eyvallah",
son bir "rastgele"yi de esirgeme.
aldandın oltanın ucundaki yeme, aldanmayıp ne yapacaksın?
balıkçıydın balık oldun.
gülnar
31.07.2007
Ankara 09:10
Biri daha melek oldu...
28 Temmuz 2007 günü dayım melek oldu. Bu yıl ne kadar çok insan gitti bu dünyadan. Gidenlerin hepsi de hastalıktan muzdaripti, uzun zaman hasta olanların kurtuluş yılıydı herhalde bu yıl. Arka arkaya hep ölüm haberleri geldi ve biz hep aynı cümleyi tekrar ettik: çok çekti, kurtuldu. Dayım ağaçların altında bir yerde gömüldü. Sanki görecekmiş gibi ferah bir yerde yatıyor diye teselli bulduk. Halbuki dünyadan daha güzel bir yere gitti o, daha güzel daha huzurlu. Mekanın cennet olsun dayıcım. Bekle bizi orda.
Friday, July 20, 2007
Ulus Baker
Ulus Hoca gitmiş bu dünyadan. 12 temmuzda gitmiş. Sadece bir kere ders aldım ondan. Ama her gördüğümde iyice bakardım ona, içine bakmaya çalışırdım heralde. Tuhaftı ama kime, neye göre tuhaf? Kitapların arasında büyüdüğünü söylemişti biri, annesinden erken ayrıldığını... Üzüldüm, fazlasıyla üzüldüm. Neden? Orada bi yerde, düşünen ve gerçekten üreten birinin olduğunu bilmek güven veriyormuş meğerse bana. Güle güle git hocam, bu kadar yer etmişsin içimizde baksana, karşılıklı tek kelime bile konuşmadan...
Tuesday, July 17, 2007
İyi ki doğdun!
Bugün kocam sevgilimin doğum günü. İyi ki doğdun. Bugünden sonra olacakların senin ve benim için hep güzel şeyler olmasını diliyorum. Nice yılları birlikte geçiririz umarım. Zor zamanlar geçiriyoruz ama farkında mısın gün geçtikçe biraz daha kolaylaşıyor sanki. Bugünleri atlatırsak bundan sonrasında bizi yıkmaz belki hiçbir şey :) Seviyorum seni yürekten...
Tuesday, June 12, 2007
dibe vurdum
bir anda oldu, anlamadım. kendime dipte hiç bir şey yapmadan öyle otururken buldum. kafamın içi dolu, durmadan konuşmalar duyuyorum. ben konuşuyorum, başkası konuşuyor, eskisi konuşuyor, yenisi konuşuyor, kimse susmuyor. dipte olmak buymuş. çaresiz, yapacak bi şey yok, elden gelen bi şey yok, düşünsen ortada çok bi şey de yok, zaten hiç bi şey yok.
Tuesday, June 5, 2007
balık
Bugün bikaç tane video seyrettim. Yayın balığı çok kocaman olabiliyomuş ama daha ilginç olanı o kocaman balığı oltayla yakalıyodu adamlar. Çok garip göründü gözüme. http://www.grupposiluro.it/Videosiluro/video_siluro.htm
Monday, June 4, 2007
bugün öğrendiğim
1. ilacın adı hismanalmiş ama artık üretilmiyomuş, neyse ki bahar alerjisi için başka ilaçlar varmış.
2. tüm dünyan sadece çocuğun olursa onu kendi dünyandan soyutluyosun. yanlış bi yolda olursun...
2. tüm dünyan sadece çocuğun olursa onu kendi dünyandan soyutluyosun. yanlış bi yolda olursun...
dün öğrendiklerim
dün öğrendiklerim:
1. bahar alerjisine karşı hismanal diye bi ilaç kullanılabilirmiş. anti-histaminikmiş.
2. corn flakes yemek pek sağlıklı değilmiş çünkü şoklanarak kavrulduğu için kömür yemekten farksızmış. Zaten yemezdim ama bunu bilmek iyi oldu.
3. seneler önce telsim hattım vardı, meğer orda borcum kalmış son dakkada öylesine bakiim dedim, iyi ki de bakmışım24 lira borcum varmış. Bunu da öğrendim :)
1. bahar alerjisine karşı hismanal diye bi ilaç kullanılabilirmiş. anti-histaminikmiş.
2. corn flakes yemek pek sağlıklı değilmiş çünkü şoklanarak kavrulduğu için kömür yemekten farksızmış. Zaten yemezdim ama bunu bilmek iyi oldu.
3. seneler önce telsim hattım vardı, meğer orda borcum kalmış son dakkada öylesine bakiim dedim, iyi ki de bakmışım24 lira borcum varmış. Bunu da öğrendim :)
Wednesday, May 16, 2007
yaz
yaz geldi. hava sıcak. su yok. sanırım yakında bilim kurgu filmleri gibi yaşıycaz. yapılacaklar aslında belli, herkes konuşuyo ama faaliyette olan yok. bugun sitenin yönetimine gidicem, sabah aksam sitenin çimlerini suluyolar, sinirim tepeme çıkıyo, yuh demek geliyo içimden gidip yöneticiye...
Tuesday, May 8, 2007
fındık

Evimizin yeni üyesi Fındık. 3 yaşında sokağa atılmış bir İran kedisi, diğer sokağa atılan kediler gibi o da neler yaşadı o sokakta kimbilir. Resmini görünce istedim bizim evimize gelsin Zeytin'le olsun, bizimle olsun diye. İstanbul'a gittim, onu bulan tedavi ettiren kedi dostlarından aldım Fındık'ı. Trenle geldik İstanbul'dan, bir kere bile miyav demedi gelirken, yola geleceğiz diye yemek yemedi bir gün boyunca ve hiç şikayet etmedi. Başka bi hava var Fındık'ta, sanki bize öğreteceği çok şeyi var gibi. Eve gelince Zeytin'le tanışma faslı biraz sancılı oldu tabii. Zeytin hiç hoşlanmadı evini başka bi kediyle paylaşmaktan. 2 gündür hırlıyo Fındık'a ama Fındık'ın umurunda değil, Zeytin onu ne kadar taciz etse de hiç tepki vermiyo ve çok sakin duruyo. Zeytin yavaş yavaş alışıyo ilk günkü kadar huzursuz değil. Sanırım iki güne kadar çok iyi anlaşacaklar çünkü zaten Zeytin hiç peşinden ayrılmıyo Fındık'ın. Hem hırlıyo hem de gölge gibi peşinde. Fındık Garfield'a çok benziyo hem tipi benziyo hem karakteri, uyuyo, yemek yiyor ve rahatına çok düşkün. Garfiel Odie'yi hiç iplemez ya o da Zeytin'i iplemiyo. Ben çok mutluyum Zeytin ve Fındık evde olduğu için. Çok güzel ve özeller :)
Wednesday, May 2, 2007
yeni bi ay
Yeni bi ay başlıyo. Her başlangıç güzeldir diye kim demiş? Her ay aynı sıkıntıları yaşıyoruz. Ayın ilk haftasını atlattım mı biraz daha kolay geçiyor kalanı. Para sıkıntısı, her ay içimi sıkıyo. Kendine yetecek paran olunca çok mutlu oluyosun bana kalırsa. Fazlası değil ama yeteri kadar. Geçmişte yapılan hataların kalıntılarını temizlemek zaman alıyo, 1.5 yıl daha, sonra daha iyi olucaz. Kimden yardım isteyeceğini biliyosun, yapman gerekeni yap, unutma, erteleme...
Thursday, April 26, 2007
Cumhurbaşkanı
Bugüne kadar sesimiz çıkmadı, göz göre göre ülkemi İran gibi yapmak için her gün bir icraat yaptılar ve biz hiçbir şey demedik, yapmadık. Şimdi dövünüyoruz bu adamlar başımıza cumhurbaşkanı olacak, anayasamızı değiştirecekler diye. Bütün bankalarımızı yabancı yatırımcılara satarken kılımızı kıpırdatmadık. Hemen uyum sağladık, anadilimiz ingilizceymiş gibi adlarını kolayca söyledik, kredi kartlarını sonuna kadar kullandık. Hiçbirimiz yollara dökülmedik, sustuk kaldık. 14 Nisanda en sonunda yollara döküldük, Erdoğan cumhurbaşkanı olmasın diye. Olmadı ama kendi gibi biri geldi ve biz gene susuyoruz. Biz Erdoğan'ın şahsına yönelik mi yürüdük o yollarda yoksa onun başkanlığında tepemize gelmeye çalışanlara karşı mı yürüdük. Abdullah Gül gelecek oh neyse rahatladık mı demeliyiz? Niye hiçbir şey yapamıyoruz niye örgütlenemiyoruz, niye yeniden sesimizi çıkaramıyoruz. Niye itiraz edeemiyoruz, uyutuluyoruz hem de çok profesyonelce. Ben bıktım artık. Bu ülkenin vatandaşı olarak Atatürk'ün ilkelerine ve devrimlerine bağlı biri olarak bıktım, ama başımıza gelen AKP'den degil koyun gibi susan bir millet olmamızdan bıktım.
Friday, April 13, 2007
güzel bi gün
Sabah uyanmakta ne kadar güçlük çektiysem de çok uzun sürmedi. Bahar sabahı ağaçlarda tomurcuk gördüğümden midir nedir kendimi çok mutlu bi o kadar da huzurlu hissettim. Taze ekmek , güzel bi kahvaltı haftanın son çalışma gününde ne güzel bi başlangıç oldu. Mutluyum ben bugün.
Wednesday, April 11, 2007
3.yıl
Bugün 3. evlilik yıldönümümüz. 3 yıl içinde neler değişti neler oldu 3 yıl sonra neler olmuş olacak. Zaman çabuk geçiyor. Başta oyuncak gibi gelen evlilik gittikçe zorlaştı sonra duruldu, sakin bir seyre kavuştu, ne zamana kadar bu sakinlik devam eder dalgalanma ne zaman başlar bilemem ama simdilik iyiyim. 3. yılımız kutlu olsun canımın içi.
Monday, April 9, 2007
rüya
bir süredir her gece bana ait olan ama farklı bi hayatı rüyamda görüyorum. Sanki gecmiste farklı seçimler yapsam hayatım o yönde ilerleyecekti. O kadar gerçek ki, etkisinden kurtulamıyorum. Geçen hafta hep üzülerek uyandım uykumdan, bu hafta üzücü diildi ama beni durgunlaştırıyor, kendime gelemiyorum uzunca bi süre. Hatırladıklarımı bi lenara yazsam bulmaca gibi birleşecek sanki. Çok tuhaf...
Friday, March 16, 2007
hata
Hata yaptığını kabullenmek cok zor, kendi hatalarını es geçip diğerlerinin hatalarıyla kafanı sürekli meşgul etmek çok kolay. Ben hata yaptım hem de bi sürü. Geri dönülmez değildi hiçbiri zaten çoğu kendime zarar veren cinstendi. Bir sürü hata yaptım. Bir sürü üzdüm kendimi. sinirden patlayacak hale geldim. Bana bi yararı olmadı bunun. Ama hala yapıyorum saçma sapan şeyler. Eskisi kadar değil belki ama yapıyorum ve her hata yaptığımda eğer farkına varırsam üstünde düşünüyorum, farkına varamıyo insan her zaman, farkına varmak da istemiyorumdur belki de :) İnsan kendini oyle güzel kandırıyor ki. Her söylenene hayır öyle değilim, hayır ben yapmadım... kandırıyorum ben de kendimi. Ama en azından biliyorum artık bunu önlem alabilirim kendimce, düşünebilirim. Anladım bugün de niye, hala hayattayım: yaptığın yanlışları düşün ve bunun çözümünü bul. Boşuna yaşamıyoruz, her gün yaşadıklarım her gün bulunduğum mekanlar, olan olaylar birbirine bağlı. Bu bağı farket sebepleri ve sonuçları düşün. Zihninin sana oynadığı oyunlara kanma. Kendi tuzağına düşme...
Monday, March 12, 2007
Beş yaş çocuğu
Kişinin kendini bilmesi gibisi yok. Bencil insan başkasına değil de kendine yapar en büyük bencilliği. Kendini ulaşılmaz bi dünya olarak görür, herkes ona tapmalı herkes onun için çalışmalı, ona köle olmalı. Üç gün önce tanıdığı adamı baş tacı eder de çok eski bi dostuna yüz çevirip rafa kaldırır, eskisinin hükmü kalmamıştır, yeniler allayıp pullar ya onu taze taze. Kalırsın bi gün tek başına Selim, bir tek yandaşın kalmaz bu hayatta arkadaş bile demiyorum yandaş diyorum kaldı ki dostun postunu bile bulmazsın. Yazık sana... Kişi kendini bilmeli, ölçüp tartmalı. Ama nerde sende o cesaret be Selim, küçücük kalmışsın, hep boyle kalmazsın umarım bi gün biraz bile olsa büyürsün. Beş yaş çocuğu olmazsın ömrün boyunca. Yazık sana...
Wednesday, February 28, 2007
bu şarkıyı niye sevdim?
Bi şarkıyı seviyorum, çaldıkça ruhumu ferahlatıyor, niye? Çağrışım yapıyor sanırım. Geçmişten bi günü hatırlatıyor, geçirdiğim çok güzel bi günde dinlediğim bi şarkıya benziyor herhalde. Çaldıkça seviniyorum, duydukça pırpır ediyorum kendi kendime, baharın geliyor olmasıyla da alakası var tabii bunun. "Hormon - şarkı - geçmiş" üçlemesi. Seviyorum ben bunu...böyle zamanlarda her şey daha bi kolay sanki...
Monday, February 26, 2007
mükemmel olmak
Ne kadar uzak, gerçekleşmesi mümkün olmayan bir hayal bu. Israrla bu hayalin peşinden sürüklenmenin bedeli sadece gözyaşı oysa ki. İnsansın sen yaptığın her şeyde bi hata var. Mükemmel olamazsın ve bunun için ağlaman da o kadar yersiz ki. Hata yaptığın için kendine kızman, başkalarını suçlaman seni mutsuz etmekten öte bir şey vermeyecektir sana. Gitme, bu sadece bir hayal...
Wednesday, February 14, 2007
baykuş

Boşuna sevmiyorum ben bu hayvanları. Bu kadar etkileyici bakışları olan hem kediye hem insana benzeyen var mı başka bir canlı?
"Baykuş, tüm kuşlar içinde en sessiz uçuşu gerçekleştirir. Baykuş, süzülerek alçaldığında ayakları bir uçağın tekerlekleri gibi aşağıya doğru uzanır ve sessizce avını yakalayıp etkisiz hale getirir. Baykuşun sessizce uçabilmesinin sırrı kanatlarındaki özel tasarımdır. Baykuş avının üzerine atıldığında, avlanan canlı hiçbir ses algılayamaz. Bir hayalet uçak gibi fark edilmeden uçabilen baykuşun sırrı kanatlarındaki tüylerdedir. Tüylerin kenarında bir testeredeki gibi dizilmiş düzenli dişler bulunur. Baykuş kanat çırptıkça hava bunların arasından süzülerek gürültü engellenmiş olur.
Gece avının bir diğer zorluğu hava sıcaklığının düşmesidir. Vücut yapılarını incelediğimizde diğer yırtıcı kuşlar içinde en kalın tüylere sahip olanların baykuşlar olduğunu görürüz. Tüyleri baykuşu yalnızca soğuktan korumakla kalmaz, tüylerinin üzerindeki desenler bazı türlerin düşmanlarından kamufle olmasını sağlar. Örneğin, göz benzeri benekleri olan baykuşun başının arkasında belirgin gözleri bulunan taklit bir yüz bulunur. bu taklit yüz, arkadan gelen düşmanları caydırıp uzaklaştırmak içindir. Yavru bir baykuş korkutulduğunda, dışa açılan kanatlarını ve kafasındaki tüylerini çok iri gözükene kadar kabartarak korkutucu bir görünüm alır. Bir yandan da davetsiz misafirlere büyük gözlerini ardına kadar açarak bakar. Bu sayede yavru baykuşun yüzü çok daha büyük bir hayvanın yüzü gibi görünür. Baykuşların işitme sistemi pek çok canlıya göre oldukça üstündür. Kulakları gözlerinin arkasında, kafanın yanlarında bulunur. Bir baykuşun duyum eşiği insanınkinden farklı değildir. Ama baykuşlar belli frekanslardaki seslere daha duyarlı olduklarından yaprakların veya çalıların altındaki avlarının çıkardıkları en ufak sesleri bile duyarlar. Peçeli baykuş veya Tengmalm (Boreal) baykuşu gibi bazı türlerin, kulaklarından biri diğerinden daha yukarıdadır. Bu türlerin, sesleri kulak deliklerine yönlendiren bir nevi radar çanağı görevi gören yüz yuvarlakları vardır. Bu yuvarlağın şekli özel yüz kasları kullanılarak isteğe göre değiştirilebilir. Ayrıca baykuşun gagası ses dalgalarının üzerine toplandığı alanın artması için aşağı doğrudur. Bir baykuş, bu son derece hassas kulakları; yaprak, yeşillik hatta kar altındaki avının hareketlerini dinleyip yerini tespit etmede kullanır.
Baykuş avının yerini saptamak için, 2 tip işitsel sinyal kullanıyor: biri geçici bir bilgi sağlıyor, diğeri sesin şiddetindeki değişimi algılamasına yarıyor. Sağ yanında hareket eden bir farenin ayak sesi ilk etapta sağ kulak tarafından algılanıyor, sonra sol kulak tarafından. Sağ ve sol kulağın algılama süresi arasındaki zaman farkı saniyeden çok daha küçük bir birimle ancak ifade edilebilir. Bu iki sinyal baykuşun beynindeki özel nöronlara aktarılıyor. Aynı anda, kulakları sağ ve sol arasındaki bu mikro zamanı tespit ediyor ve aynı nöronlara yollanıyor. ABD'li 2 araştırmacıya göre beyinde 2 boyutlu ses haritası oluşmasını sağlayan en önemli etken bu 2 tip sinyalin birleşimidir. Tüm bu özellikleri ile yaratılış harikası olan baykuş, üzerinde düşünülmesi gereken bir varlıktır.
Baykuş avının yerini duyduğu sesin sol ve sağ kulak tarafından algılanma zamanları arasındaki farktan tespit eder. Örneğin eğer ses baykuşun sol tarafından geliyorsa, o zaman sol kulak bunu sağ kulaktan önce duyacaktır. Kafasını çeviren baykuş, sesi her iki kulağıyla aynı anda duyduğunda avının tam karşısında olduğunu anlar. Baykuşlar sol/sağ zaman farkını 0.00003 saniye farkla teşhis edebilirler. Bir baykuş asimetrik ve aynı olmayan kulak deliklerini kullanarak sesin aşağıdan mı yoksa yukarıdan mı geldiğini de anlayabilir. Sola, sağa, yukarı, aşağı işaretlerin çevirisi anında baykuşun beyninde birleştirilir ve ses kaynağının bulunduğu yerin zihinsel görüntüsü oluşur. Baykuşun beyni ile ilgili yapılan çalışmalarda, işitmeyle ilgili olan bölümünün diğer kuşlarınkinden çok daha karmaşık olduğu ortaya çıkmıştır. Bir peçeli baykuşun beyninin bu bölgesinde en az 95.000 nöron (sinir hücresi) olduğu saptanmıştır. Bu, karganın aynı iş için kullandığı sinir sayısının tam üç katıdır. Baykuşların üstün özelliklerinden bir diğeri de gözleridir. Başın ön tarafına yerleştirilmiş olan gözler oldukça büyüktür. Bazı türlerde vücut ağırlığının yüzde beşini gözler oluşturur. Bu oldukça büyük bir orandır. Eğer bizim için de böyle bir oran geçerli olsaydı gözlerimizin büyüklüğünün iri bir greyfurt kadar olması gerekirdi. Baykuşun gözlerinin böyle büyük olarak tasarlanmasının sebebi özellikle az ışıklı durumlarda verimliliğini arttırmaktır. Büyük gözler daha çok görüntü hücresi içerir. Bu da daha iyi görüntü demektir. Avcı bir kuşun gözünde bir milyondan fazla görüntü hücresi bulunur. İnsan gözünün aksine kuş gözü göz yuvalarına sabit oturmuştur. Gözün şekli de küre değil uzatılmış bir tüp gibidir. Bunlar kafatasındaki Sclerotic halkalar adı verilen kemiksi yapılar tarafından yerlerinde tutulurlar. Bu nedenle gözlerini oynatamazlar yani sadece doğrudan önlerine bakabilirler!Ancak bu kesinlikle bir eksiklik değildir. Baykuştaki kusursuz tasarım boyunlarının büyük dönüş kapasitesi ile tamamlanmıştır. Kuşun uzun ve esnek boynu tüyler arasına saklandığından hiç yokmuş gibi görünür. Bir baykuşun boynunda 14 tane omur vardır ki, bu, insandaki omur sayısının tam iki katı kadardır. İşte bu tasarım baykuşun kafasını tam 270 derece döndürebilmesini sağlar. Bu sayede baykuşların görüş açıları da oldukça genişler. Böylece baykuş, kafasını dairenin dörtte üçü kadar çevirerek tüm çevresini hızlı bir şekilde görebilir.
Baykuş 270 dereceye hakimken insanın kafasını hareket ettirerek elde ettiği en yüksek görüş açısı 180 derece, yani bir dairenin yarısı kadardır. Normal bakıldığında ise yaklaşık 150 derecedir. "
Baykuş avının yerini saptamak için, 2 tip işitsel sinyal kullanıyor: biri geçici bir bilgi sağlıyor, diğeri sesin şiddetindeki değişimi algılamasına yarıyor. Sağ yanında hareket eden bir farenin ayak sesi ilk etapta sağ kulak tarafından algılanıyor, sonra sol kulak tarafından. Sağ ve sol kulağın algılama süresi arasındaki zaman farkı saniyeden çok daha küçük bir birimle ancak ifade edilebilir. Bu iki sinyal baykuşun beynindeki özel nöronlara aktarılıyor. Aynı anda, kulakları sağ ve sol arasındaki bu mikro zamanı tespit ediyor ve aynı nöronlara yollanıyor. ABD'li 2 araştırmacıya göre beyinde 2 boyutlu ses haritası oluşmasını sağlayan en önemli etken bu 2 tip sinyalin birleşimidir. Tüm bu özellikleri ile yaratılış harikası olan baykuş, üzerinde düşünülmesi gereken bir varlıktır.
Baykuş avının yerini duyduğu sesin sol ve sağ kulak tarafından algılanma zamanları arasındaki farktan tespit eder. Örneğin eğer ses baykuşun sol tarafından geliyorsa, o zaman sol kulak bunu sağ kulaktan önce duyacaktır. Kafasını çeviren baykuş, sesi her iki kulağıyla aynı anda duyduğunda avının tam karşısında olduğunu anlar. Baykuşlar sol/sağ zaman farkını 0.00003 saniye farkla teşhis edebilirler. Bir baykuş asimetrik ve aynı olmayan kulak deliklerini kullanarak sesin aşağıdan mı yoksa yukarıdan mı geldiğini de anlayabilir. Sola, sağa, yukarı, aşağı işaretlerin çevirisi anında baykuşun beyninde birleştirilir ve ses kaynağının bulunduğu yerin zihinsel görüntüsü oluşur. Baykuşun beyni ile ilgili yapılan çalışmalarda, işitmeyle ilgili olan bölümünün diğer kuşlarınkinden çok daha karmaşık olduğu ortaya çıkmıştır. Bir peçeli baykuşun beyninin bu bölgesinde en az 95.000 nöron (sinir hücresi) olduğu saptanmıştır. Bu, karganın aynı iş için kullandığı sinir sayısının tam üç katıdır. Baykuşların üstün özelliklerinden bir diğeri de gözleridir. Başın ön tarafına yerleştirilmiş olan gözler oldukça büyüktür. Bazı türlerde vücut ağırlığının yüzde beşini gözler oluşturur. Bu oldukça büyük bir orandır. Eğer bizim için de böyle bir oran geçerli olsaydı gözlerimizin büyüklüğünün iri bir greyfurt kadar olması gerekirdi. Baykuşun gözlerinin böyle büyük olarak tasarlanmasının sebebi özellikle az ışıklı durumlarda verimliliğini arttırmaktır. Büyük gözler daha çok görüntü hücresi içerir. Bu da daha iyi görüntü demektir. Avcı bir kuşun gözünde bir milyondan fazla görüntü hücresi bulunur. İnsan gözünün aksine kuş gözü göz yuvalarına sabit oturmuştur. Gözün şekli de küre değil uzatılmış bir tüp gibidir. Bunlar kafatasındaki Sclerotic halkalar adı verilen kemiksi yapılar tarafından yerlerinde tutulurlar. Bu nedenle gözlerini oynatamazlar yani sadece doğrudan önlerine bakabilirler!Ancak bu kesinlikle bir eksiklik değildir. Baykuştaki kusursuz tasarım boyunlarının büyük dönüş kapasitesi ile tamamlanmıştır. Kuşun uzun ve esnek boynu tüyler arasına saklandığından hiç yokmuş gibi görünür. Bir baykuşun boynunda 14 tane omur vardır ki, bu, insandaki omur sayısının tam iki katı kadardır. İşte bu tasarım baykuşun kafasını tam 270 derece döndürebilmesini sağlar. Bu sayede baykuşların görüş açıları da oldukça genişler. Böylece baykuş, kafasını dairenin dörtte üçü kadar çevirerek tüm çevresini hızlı bir şekilde görebilir.
Baykuş 270 dereceye hakimken insanın kafasını hareket ettirerek elde ettiği en yüksek görüş açısı 180 derece, yani bir dairenin yarısı kadardır. Normal bakıldığında ise yaklaşık 150 derecedir. "
Monday, February 12, 2007
bir ölüm daha
10 Şubat günü Ayşen gitti. Belki bizden daha yakındı ölüme, ama bu kadar da değildi. Çok ağlayan vardı arkasından, çok dua eden de... Çok güzel bir yere gitti oysa ki, çok mutlu olacağı bir yere... Alıştık mı ölüme? Alışamadık hala...Ayşencik hep burdasın biliyorsun di mi...
Thursday, February 8, 2007
Wednesday, February 7, 2007
Doğum
İki hafta önce ölümü düşünmüştüm. Anneanne başka bi boyuta gitmişti, dün başka bi boyuttan geleli henüz 2-3 saat olan bebekle tanıştım. Çok küçüktü çünkü erken doğmuştu, çok savunmasız görünüyodu ama bakışları çok derindi. Üstünde hala doğum lekeleri duruyordu, beyaz bi sıvı, az bi kan lekesi... Anne ve babanın durumu daha bi izlemeye değer aslında. Baba sevinçten ve heyecandan ne yapacağını şaşırmış, konuşurken bile başka yerlerde gibi, anne olayın şokundan mı acıdan mı ne olup bittiğini bilmez vaziyetteydi. Ama o doğumun heyecanı ve mutluluğu insana öyle güzel bulaşıyor ki, bütün gün ağzın kulaklarında dolaşıp ne küçük ve ne güzel bi bebek olduğunu herkese anlatmak istiyorsun. Büyük bir gururla "2-3 saatlik bebeğin altını ben değiştirdim" diyosun herkese :) Hoşgeldin Göksu! Bi de herkes "sen ne zaman doğurcaksın?" diye sormasa :)
Wednesday, January 31, 2007
Güzel bi gün
Bugün güzel bi gün oldu. Dün akşam 4 gündür beklettiğim konuşmayı yaptım ve kazanan ben oldum. Kelime oyunlarına izin vermeden, suçlusun ve bu konuda söyleyecek hiçbir şeyin yok diyerek oturttum yere. Çok iyi oldu, kavga etmeden halloldu. Rahatlamış bi şekilde uyudum gece.
Bugün sonunda Hayri'ye ulaştık kaç yıl oldu görüşememiştik. Göksel'le ortak bi çalışma sonucu ulaştık. Ne kadar mutlu oldum ikisiyle görüşebildiğime, internet saolsun :) buluşturdu bizi. İnsanın eski arkadaşalrı çok başka oluyor, o günlere yolculuk yapmanı sağladıkları içindir belki de.
Günün diğer güzel yanı: çok azimli bi şekilde yediklerime dikkat ediyorum. Kendimi çok daha iyi hissediyorum. 8 kilo vericem. Dün akşam canım çok tatlı istedi, en azından sütlü bi tatlı yiyim de daha az suçluluk hissedeyim dedim. Cem'le muhallebi yaptık, pirinç unu baharatların arasında savunmasız kaldığından biraz karabiber kokulu bi muhallebi oldu ama olsun hindistan cevizi filan kamufle etmeye çalıştık. Soğumalarını beklerken ikimiz de uyuyakalınca onu da yiyemedim ve bugün kendimi dah iyi hissettim ama eve gidince sanırım kendimi tutamıycam.
Bugün sonunda Hayri'ye ulaştık kaç yıl oldu görüşememiştik. Göksel'le ortak bi çalışma sonucu ulaştık. Ne kadar mutlu oldum ikisiyle görüşebildiğime, internet saolsun :) buluşturdu bizi. İnsanın eski arkadaşalrı çok başka oluyor, o günlere yolculuk yapmanı sağladıkları içindir belki de.
Günün diğer güzel yanı: çok azimli bi şekilde yediklerime dikkat ediyorum. Kendimi çok daha iyi hissediyorum. 8 kilo vericem. Dün akşam canım çok tatlı istedi, en azından sütlü bi tatlı yiyim de daha az suçluluk hissedeyim dedim. Cem'le muhallebi yaptık, pirinç unu baharatların arasında savunmasız kaldığından biraz karabiber kokulu bi muhallebi oldu ama olsun hindistan cevizi filan kamufle etmeye çalıştık. Soğumalarını beklerken ikimiz de uyuyakalınca onu da yiyemedim ve bugün kendimi dah iyi hissettim ama eve gidince sanırım kendimi tutamıycam.
Tuesday, January 30, 2007
cinayet şarkıları
Cinayet şarkıları diye bi şey var. Konusu cinayet olan şarkılar. Nick Cave ve Kylie Minogue da beraber böyle bi şarkı söylüyorlar. Dinlerken çok duygusal ama sözleri çok ürpertici. Sözlerine dikkat etmezsen-kadını, kafasına taşla vurarak öldüren bi adam var ortada çünkü, üstelik de "bütün güzellikler ölmeli" diyecek kadar hasta-şarkı süper, dinlemekten vazgeçemediklerimden. Yine de çok seviyorum ben bu şarkıyı...
WHERE THE WILD ROSES GROW
They call me The Wild rose But my name was Elisa Day Why they call me it I do not know For my name was Elisa Day
From the first dayI saw her I knew she was the one She stayed in my eyes and smiled For her lips were the colour of the roses That grew down the river, all bloody and wild
When he knocked on my door and entered the room My trembling subsided in his sure embrace He would be my first man, and with a careful hand He wiped at the tears that ran down my faceThey call me The Wild rose But my name was Elisa Day Why they call me it I do not know For my name was Elisa Day
On the second day I brought her a flower She was more beautiful than any woman I'd seen I said, "Do you know where the wild roses grow So sweet and scarlet and free?
"On the second day he came with a single red rose He said: "Give me your loss and your sorrow? "I nodded my head, as I lay on the bed" If I show the roses, will you follow? "They call me The Wild rose But my name was Elisa Day Why they call me it I do not know For my name was Elisa Day On third day he took me to the river He showed me the roses and we kissed And the last thingI heard was a muttered word As he not above me with a rock in his fist
On the last dayI took her where the wild roses grow And she lay on the bank, the wind light as a thief As I kissed her goodbye, I said,"All beauty must die" And lent down and planted a rose between her teeth
They call me The Wild roseBut my name was Elisa Day Why they call me it I do not know For my name was Elisa DayMy name was Elisa Day For my name was Elisa Day
WHERE THE WILD ROSES GROW
They call me The Wild rose But my name was Elisa Day Why they call me it I do not know For my name was Elisa Day
From the first dayI saw her I knew she was the one She stayed in my eyes and smiled For her lips were the colour of the roses That grew down the river, all bloody and wild
When he knocked on my door and entered the room My trembling subsided in his sure embrace He would be my first man, and with a careful hand He wiped at the tears that ran down my faceThey call me The Wild rose But my name was Elisa Day Why they call me it I do not know For my name was Elisa Day
On the second day I brought her a flower She was more beautiful than any woman I'd seen I said, "Do you know where the wild roses grow So sweet and scarlet and free?
"On the second day he came with a single red rose He said: "Give me your loss and your sorrow? "I nodded my head, as I lay on the bed" If I show the roses, will you follow? "They call me The Wild rose But my name was Elisa Day Why they call me it I do not know For my name was Elisa Day On third day he took me to the river He showed me the roses and we kissed And the last thingI heard was a muttered word As he not above me with a rock in his fist
On the last dayI took her where the wild roses grow And she lay on the bank, the wind light as a thief As I kissed her goodbye, I said,"All beauty must die" And lent down and planted a rose between her teeth
They call me The Wild roseBut my name was Elisa Day Why they call me it I do not know For my name was Elisa DayMy name was Elisa Day For my name was Elisa Day
Monday, January 29, 2007
konuşma
Dün düşündüğüm konuşmayı yapamadım.
4 gündür bekletiyorum. Aslında o da biliyor ne konuşacağımı ama bu sefer çok sakin davranıyorum, çok önemli bir şey diilmiş gibi. Yapamama sebebim aslında ertelemek diil, kavga etmek istemiyorum o yüzden konuşmanın koşulları çok uygun olsun istiyorum. Sonuç ne olacak bilmiyorum ama bu sefer hem sakin hem de sonuca bağlayıcı olmak istiyorum. Çünkü demiştim ona bir kez daha olursa aynı şey sonuçlarına katlanmak zorunda kalırsın diye. Belki de bu sonuçlar konuşmanın sonunda somut bir şekilde ortaya çıkmayabilir. Şunu ikimiz de biliyoruz ki bir evliliğin bitmesi aynı evin içinde yaşayarak da olabilir hatta tek taraflı bile olabilir. Bizim de bu yola girdiğimizin farkında diil henüz. Bu sorunlarla uğraşırken ne çok şey kaçırıyorum ben...
ölüm
Gecen hafta ben naneli çikolatamı yalana yalana yerken hastane odasında birinin ölümü bekliyor olması sadece aklımın bir ucundaydı. Arada bir aklıma gelince içim sızlamıyor degildi ama çok yaşlıydı, hayat kalitesi de oldukça düşüktü. Naneli çikolatamı yalana yalana yiyordum çünkü artık zayıflama kararı almak zamanı gelmişti. Ölümün geleceği zamanı ben bilemezdim ki o yüzden bunu düşünmenin şu an için çok önemi olmayabilirdi. Zaten ölüm dediğin o kadar önemli değil, daha doğrusu nasıl oldu da alışamadık buna biz, bu kadar sık olan bi şey! Oluyor ve bitiyor. Acımasızca mı bu düşünce acaba? Amaaan kime göre acımasız veya değil? Benim ruhumun çektiği acılar da bir o kadar yakıyor beni, ağlayan da bi tek ben oluyorum kalanın umurunda mı? Olmamalı da zaten herkes kendinden sorumlu. Oldu bitti işte. Ben naneli çikolata yemiyorum artık (en azından bir süre) anneanne de bu hayata diil baska bi hayat bakıyor artık. Yüzünde bi huzur vardı, kurtulmanın rahatlığıydı sanki, kefeni açıp yüzünü gösterdiklerinde. Hoşçakal anneanne.
Subscribe to:
Comments (Atom)
